09 Mart 2024

Hani ekonomi iyiydi?

Kuşkusuz siyasal iktidar, kendi neden olduğu ama içinden de bir türlü çıkamadığı ekonomik krizin faturasını emekçi halklara ödetebilmek için toplumsal bir rıza üretmek zorunda ya da bunun yetmediği yerde zora başvuracaktır. Bunun için de elde kalan tek veri olan ekonomik büyüme verisini bir başarı hikâyesine dönüştürüyor

Hatırlanacağı gibi, Cumhurbaşkanı Erdoğan birkaç gün önce açıklanan ekonomik verilerini değerlendirirken Türkiye ekonomisinin ilk kez 1,1 trilyon doların üzerinde bir büyüklüğe eriştiğini söyleyerek, muhalefete "hani ekonomi kötüydü" diye seslendi.

Siyasal iktidarın elinde ekonomik büyüme verilerinden başka nispeten pozitif gibi görünen veri olmadığından, büyüme verilerinin açıklanacağı günü heyecanla bekliyor ve o gün bir başarı hikâyesi anlatıyor.

"GSYH büyümesi" demode bir gösterge artık

Gayri Safi Yurtiçi Hâsıla (GSYH), 1 yıl içinde hem özel sektör hem de kamu sektörü tarafından üretilen ekonomik çıktıların (mal ve hizmetler) toplam parasal işlem değerini ölçen bir kavram.

Ancak daha önce de defalarca vurguladığımız gibi, bir ekonominin iyi olma halini ya da sağlamlığını tek başına ekonomik büyüme (GSYH büyümesi) verisi ile açıklayabilmek artık mümkün değil.

Bu ölçüt ya da kavram, tarihsel olarak 1934 yılında, ABD ekonomisinin ne durumda olduğunu tam olarak görebilmek amacıyla Kuznets tarafından geliştirilmiş ve Keynes tarafından da benimsenmiş bir ölçüt.

Savaş sanayi büyüdüğünde ekonomi büyür

O yıllarda bile, Kuznets reklam harcamaları ve savaş harcamalarının bu ölçmeye dâhil edilmemesi gerektiğini söylerken, Keynes aksini savunuyordu ve sonuçta Keynes'in dediği oldu. (1) Yani savaş sanayi gibi öldürmeye ve doğayı yok etmeye odaklı bir sanayi ne kadar büyük olursa ve bu sektör ne denli hızlı büyürse, ekonomik büyüme de o kadar büyük olur ki ABD ekonomisi bunu somut örneklerinden birisidir. Peki, insanı ve doğayı yok eden böyle bir büyüme toplum lehine olabilir mi?

Bir kez daha vurgulayalım: Özellikle de 1990'lardan itibaren, neden olduğu sosyal sınıflar arasındaki ekonomik eşitsizlikleri artırmak, buna karşılık nitelikli ve iyi ücretli kalıcı istihdam yaratmamak,  finansal kırılganlıklara neden olmak ve ekolojik yıkıma yol açmak gibi pek çok gerekçeden ötürü, bu ölçüt en azından akademi dünyasında artık tek başına kabul edilebilen bir ölçüt değil.

Alternatif iyilik ölçme yöntemleri konusunda sayısız öneri ve uygulama söz konusu. Öyle ki IMF bile düzenli çıkarttığı bir dergi olan Finance & Development'in Mart sayısında ekonomik büyümeye eleştirel yaklaşan önde gelen iktisatçıların makalelerine yer verdi. Bu iktisatçılar arasında, Ghosh, Coyle, Deaton, Raworth ve Rodrik gibi alanında çok meşhur iktisatçılar var. (2)

Kaldı ki bir an için GSYH büyümesini tek başına başarı ölçütü olarak kabul etsek dahi durum bu siyasal iktidarı haklı çıkarmıyor. Zira siyasal iktidar da, bu ve gelecek yıl ekonominin şu ana kadarki hızda büyüyemeyeceğini kabul ediyor.

Tekno şirketlerin yarısından küçük bir ekonomi

Ayrıca, ülke ekonomisinin tarihsel olarak nereden nereye geldiğine ve diğer ülke ekonomilerini ne durumda olduğuna da bakmamız gerekiyor. Ancak diğer bazı ekonomilerle kıyaslamadan önce 1,1 trilyon dolarlık ekonomik büyüklüğü dünyadaki bazı büyük teknoloji şirketlerinin piyasa değerleri ile kıyaslayalım.

BIS bünyesinde yapılan bir çalışmaya göre (3), (1 Nisan 2023 itibarıyla), dünya teknoloji şirketi devleri olan Apple'in 2,4 trilyon dolar, Microsoft'un 2,1 trilyon dolar, Google'ın 1,4 trilyon dolar, Amazon'un 1,1 trilyon dolar ve Facebook'un 0,6 trilyon dolar piyasa değeri söz konusu. Bu şirketler yıllık gelirlerinin yüzde 68'ini şu anda en revaçta gelir biçimi olan iletişim teknolojileri ve bunlarla ilgili mal ve hizmet satımından elde ediyorlar. 

105 trilyon dolarlık dünya ekonomisi

Uluslararası Para Fonu'nun (IMF) 2023 Dünya Ekonomik Görünümü raporundaki son tahminlerine göre, 2023 yılı sonunda dünya ekonomisinin 105 trilyon dolarlık bir gayrisafi yurtiçi hasılaya (GSYH) sahip olması ve bir önceki yıla göre 5 trilyon dolar daha büyük olması bekleniyor. (4)

Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisi içindeki payı sadece yüzde 1

Şimdi, Türkiye ekonomisinin dünya ekonomisi içindeki payını 2003, 2017 ve 2023 yılları itibarıyla kıyaslamakta yarar var.

AKP'nin ilk iktidar yılı olan 2003'te Türkiye'nin GSYH'si kabaca 261 milyar dolardı. Buradan bakınca ekonominin son 22 yılda 4 kat büyüdüğü açık ama diğer ekonomiler sabit kalmıyor, onlar da büyüyorlar. Hatta Türkiye 2003 yılında G20 üyesiydi (o tarihte 16'ncı sıradaydı) zira G20'nin kurulduğu 1999 yılından bu yana bu yapının bir üyesi.

Şimdi dikkat! 2016 yılında Türkiye ekonomisinin büyüklüğü yaklaşık 898 milyar dolar, 2017 yılında ise yaklaşık 891 milyar dolardı. Dünya ekonomisinin büyüklüğü ise aynı yıllarda sırasıyla 76,5 trilyon dolar ve 81,4 trilyon dolardı.

Yani Türkiye ekonomisinin büyüklüğü her iki yılda da dünya ekonomisinin yüzde 1'ini aşıyordu. Bugün 105 trilyon dolarlık dünya ekonomisinin içinde Türkiye ekonomisinin payı yüzde 1. Yani 22 yılda payımız yüzde 1'i geçmedi. Hatta bazı yıllarda bu pay yüzde 0,98'e geriledi. O halde başarı bunun neresindedir?

Peki ya diğer göstergeler?

Bir ekonominin iyi olma halini sadece ekonomik büyüme verisi ile sınırlı tutmamak ve başka ekonomik ve sosyal verilere ya da göstergelere de bakmak lazım.

Bu bağlamda Türkiye ekonomisinin performansını görebilmek için, 2024 yılına ilişkin hem ekonomik büyüme hem de enflasyon verilerini birlikte, üyesi olduğu G20 ekonomileri ile kıyaslamakta fayda var.

Nitekim OECD'nin öngörülerine göre bu yıl G20 ülkeleri de, Türkiye ekonomisi de yüzde 2,9 büyüyecekler. Yani bu yılki büyüme açısından Türkiye ekonomisinin G20 ülkelerine bir üstünlüğü olmayacak. (5)

Kaldı ki aşağıdaki tablodan da görülebileceği gibi, Türkiye 2023 yılında, başta Çin, Endonezya ve Hindistan ekonomileri olmak üzere bazı ekonomilerden daha yavaş büyüyebildi, Enflasyon, bütçe açığı ve işsizlik gibi veriler açısındansa bu ülkelerle kıyaslanamayacak kadar kötü durumda. 

(Bloomberg, IMF, TÜİK)

Enflasyon "dananın kuyruğunun koptuğu" gösterge

Ancak asıl ayrışma enflasyon oranlarında yaşanacak zira OECD G20 ülkelerinde bu yıl ortalama yüzde 6,6 enflasyon yaşanacağını ileri sürüyor.

Oysa bir OECD üyesi ülke olarak, Türkiye'de enflasyon oranının (resmi enflasyon) yüzde 60-70 arasında olması bekleniyor. Bu da halkın refah durumunu ya da yoksulluğunu en fazla etkileyen faktör olarak enflasyonun G20 ülkelerinin yaklaşık 10 katı olacağını ortaya koyuyor.

Eğer bu bir ekonomik başarıysa, siyasal iktidarın bunu bundan böyle enflasyon altında ezilen kitlelere nasıl anlatabileceği de merak konusudur. Açıkçası özellikle de toplumun en zor durumda olan ve aldığı ücretlerin GSYH içindeki payı sadece yüzde 4,5 olan 16 milyona yakın emeklinin (6) isyanı bundan böyle toplumun kolayca ikna edilemeyeceğini gösteriyor.

Bu arada belirtmekte yarar var: 2012 yılından bu yana her yıl hazırlanan "2022 Natixis Global Retirement Index" adlı bir endekste 44 ülkedeki emeklilerin yaşam standartları ve refah durumları sıralanıyor.  "Emeklilerin Durumu Endeksi" olarak dilimize çevrilebilecek bu endeksteki yerimiz 44 ülke arasında 41'nci sıra. (7) Yani fazla söze gerek yok.

Diğer yandan iktidarın bu kesimlerin haklı taleplerine olan duyarsızlığı ise bundan böyle 4 yıl boyunca seçim yapılamayacağı ile ilgili olabilir. Ancak bunun da bir garantisi yok.

Kuşkusuz Türkiye'nin halini ekonomik büyüme verilerinden daha iyi anlatacak başka göstergeler de var. Bunlardan birisi örneğin Küresel Refah Endeksi. Nitekim Londra merkezli Legatum Enstitüsü'nün hazırladığı bu endeksin 2023 yılı sonuçlarına göre, Türkiye 100 üzerinden 55,5 puan ile 167 ülke içinde ancak 95'nci sırada yer alabiliyor. (8)

Ancak endeksin detayları çok daha önemli zira dört alt alanda ülkenin hem sıralaması hem de puanı çok daha kötü. Bunlara göre: "Güvenlik ve Emniyet Göstergesi"nde (savaş, çatışma, terör ve suçun bireylerin güvenliğini hem derhal hem de daha uzun süreli etkiler yoluyla ne ölçüde istikrarsızlaştırdığını ölçüyor) ülkenin puanı 45,7 ve dünya sıralamasındaki yeri 147.

"Kişisel Özgürlük Göstergesi" temel yasal haklar, bireysel özgürlükler ve toplumsal hoşgörü alanlarındaki ilerlemeyi ölçüyor. Türkiye'nin puanı 30,2 ve dünya sıralanmasındaki yeri 152. "Yönetişim Göstergesi" iktidar üzerinde ne ölçüde kontrol ve kısıtlama olduğunu ve hükümetlerin etkili ve yolsuzluğa bulaşmadan çalışıp çalışmadığını ölçüyor. Türkiye'nin puanı 36,9 ve sıralamadaki yeri 128.  Son olarak "Sosyal Sermaye Göstergesi", bir ülkedeki kişisel ve sosyal ilişkilerin, kurumsal güvenin, sosyal normların ve sivil katılımın gücünü ölçüyor. Ülkenin puanı 45,0 ve dünya sıralamasındaki yeri 137.

Sonuç olarak

Kuşkusuz siyasal iktidar, kendi neden olduğu ama içinden de bir türlü çıkamadığı ekonomik krizin faturasını emekçi halklara ödetebilmek için toplumsal bir rıza üretmek zorunda ya da bunun yetmediği yerde zora başvuracaktır. Bunun için de elde kalan tek veri olan ekonomik büyüme verisini bir başarı hikâyesine dönüştürüyor.

Bu yüzden de, başta sol sosyalist muhalefet olmak üzere, tüm demokratik muhalefetin bu durumu teşhir etmesi ve yerine hakiki, emekten yana ve eşit bölüşümcü, doğadan yana, farklı kimliklere eşit yaklaşan, toplumsal cinsiyet eşitlikçi ve nitelikli- iyi ücretli kalıcı bir tam zamanlı istihdam yaratan bir ekonomik büyümenin nasıl sağlanabileceği üzerine kafa yorması gerekiyor.

Bunun için de aslında kapitalizmi karşısına alması ayrıca, özellikle de yaklaşan yerel yönetim seçimlerinden hareketle, yerel demokrasi ile güçlendiren yeni bir demokrasiyi inşa etmesi gerekiyor.

Bu bakış açısından hareketle asgari bir alternatif sol program olarak şunlar talep edilebilir:  (i) Yurttaşlara bağış, ya da yardım değil, adil ücret geliri sağlanmalıdır. (ii) İşçilerin emekçilerin reel ücretlerini koruyabilmeleri için örgütlenmelerinin ve grevli toplu sözleşmeli haklarının önündeki engeller kaldırılmalıdır. (iii) Devlet uygulayacağı sosyal politikalarla emek sömürüsünü asgariye indirgemelidir. (iv) Stratejik sektörler kamulaştırılmalı ve ücretsiz ve nitelikli kamusal eğitim, sağlık, ulaştırma ve sosyal güvenlik hizmetleri korunmalı ve yaygınlaştırılmalıdır. (v) Kamusal hizmetleri fonlayabilecek dik artan oranlı gelir ve servet vergileri hayata geçirilmelidir.  (vi) Yurttaşların toprağa ve konuta adil erişimi sağlanmalıdır.  (vii) Yerinden yönetim uygulamalarıyla güçlendirilmiş demokratik bir siyasal iktidar ve kamu yönetimi inşa edilmelidir.


Dipnotlar:

  1. Jason Hickel, The Divide, A Brief Guide to Global Inequality and its Solutions, Windsmill Books, 2017, s. 280-286.
  2. Finance and Development, International Moetary Fund (March 2024), Volume 61, Number 1.
  3. Sebastian Doerr, Jon Frost, Leonardo Gambacorta ve Vatsala, "Big techs in finance", IS Working Papers, No 1129 (16 October 2023), s. 8, https://www.bis.org (8 Mart 2024).
  4. International Monetary Fund, World Economic Outlook Update, January 2024.
  5. OECD Economic Outlook, Interim Report (February 2024), s. 5.
  6. https://bes.org.tr/aziz-celik-enflasyona-ezdirmedik-ve-kaynak-yok-aldatmacasi-emeklileri-ezdiler (15 Ocak 2024).
  7. 2023 Natixis Global Retiremend Index, Good News. Bad News, Retirement security improves but few feel more secure, s. 59.
  8. The Legatum Prosperity Index 2023, https://www.prosperity.com/rankings (8 Mart 2024).

Mustafa Durmuş kimdir?

Akademisyen, yazar, ekonomi politikçi Prof. Dr. Mustafa Durmuş, 1956 yılı Kelkit'te doğdu. 1977 yılından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden mezun oldu.

'Güney Kore'de İhracata Dönük Kalkınma Modeli' üzerine doktora tezi yazdı (1989).

TÜRK-İŞ'e bağlı YOL-İŞ Federasyonu'nda eğitim uzmanı, Ankara İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi'nde asistan, Birleşik Krallık York Üniversitesi'nde misafir araştırmacı, Gazi Üniversitesi İİBF'de öğretim üyeliği ve özel sektörde üst düzey yöneticilik yaptı.

Halen Hacı Bayram Veli Üniversitesi İİBF Maliye bölümü öğretim üyesi ve T24 yazarı. Makalelerini yayımladığı 'Alternatif Akademi' adlı bir bloğu ve Kapitalizmin Krizi (2009), Kriz Darbe Savaş Kıskacında Türkiye Ekonomisi (2018), Büyük Değişim-Popülist Otoriterlik (2019) adlı kitapları var.

Yaşamın Temel Ekonomisi (2021), Dünya Ekonomisini Anlamak I (2021) ve Siyasi Ekoloji (2022) editörlü kitapların da yazarları arasında.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Asgari ücret yetmiyorsa Halep burması ya da Şam tatlısı verelim!

Muhalefet partileri, demokratik kitle örgütleri ve meslek örgütleri, sivil toplum örgütleri işçilerin, emekçilerin haklı taleplerini desteklemeliler. Bu desteklerini sadece Meclis’te değil, meydanlarda, sokaklarda, mahallelerde ve işyerlerinde düzenleyecekleri kitlesel gösterilerle ortaya koymalılar

Patronlara SGK primi indirimi, yerel yönetimlere haciz!

Ülkenin feraha çıkışı ve refaha kavuşması; merkezin aşırı biçimde güçlendirilerek oligarşik yapıların eline geçmesinin karşısında yereli güçlendirmekten geçiyor. Bu güçlendirme hem mali hem de idari olarak yerel yönetimlerin özerliğini de gerekli kılıyor

Suriye’nin işgalinin asıl kazananı kim ya da kimler (3): Suriye’nin belirsiz geleceği

Yaygın kanı Esad iktidarının devrilmesinde en büyük kazananın Erdoğan olacağı yönünde olsa da, Türkiye uzun vadede en büyük kaybeden de olabilir. Daha fazla mültecinin akınına uğrayabilir

"
"